Orda, Bir Salgın Var Uzakta

Geçenlerde yazdığım bir yazıda, Türkiye'nin 2006 baharına hareketli ve yoğun bir gündemle girdiğine, dolayısıyla -biraz komplo teorisyenliğine soyunarak- son günlerde medyada işlenen bahar yorgunluğu kavramının, biraz da bu peşpeşe gelen yıpratıcı olaylar serisinin dayattığı bir zorunluluk şeklinde değerlendirilmesi gerektiğine işaret etmiştim. Ancak bu ayın başında, "Ora"dan, bahar yorgunluğunu katmerli bir şekilde hissetmemize yolaçacak, 21. yüzyıl Türkiyesi için akıllara durgunluk verebilecek bir haber aldık: Şırnak'ın -Şırnak'a kıyasla daha canlı bir ticari hayatın hüküm sürdüğü- ilçesi Cizre'de, ilçeyi kırıp geçiren bir salgın sonucunda, ilçe çapındaki 30 bin öğrencinin yarısı uyuz hastalığına yakalanmış ve bu yüzden ilköğretim okullarında öğretimin -mecburen- 2 günlüğüne durdurulmasına karar verilmişti.

Bu haber, maalesef hakettiği ilgiyi göremedi Türkiye medyasında. Bunu; evrensel anlamda "haber" kavramına sırt çeviren ve "haber"i kompartmanlara ayırarak değerlendiren, ancak sunulmaya değer ya da milli menfaatlerle uyumlu bulduğu zaman sözkonusu "haber"i yayımlayan Türkiye medyasındaki egemen zihniyetle açıklamak mümkün olduğu gibi; aynı medyanın, çoktandır okuyucusuyla/izleyicisiyle kurduğu ilişkiyi, adeta bir bakkal-müşteri ilişkisi şeklinde kurgulayarak başkalaşıma uğratması sonucunda, hitap ettiği "müşteriler"in, yaşadıkları steril hayatın içine kuruldukları konforlu evlerden bu tarz can sıkıcı memleket haberleri ile demoralize olmamasına dikkat etmesi ve böylece "müşteri"yi ürkütmemeye çalışması olarak da görülebilir. Ancak son günlerde, ülke çapında görülen milliyetçi kabarışın ve buna bağlı olarak "Ora"ya ve "Ora"nın insanına karşı peydah olan topyekun bir hissizlik, hatta düpedüz bir düşmanlık ikliminin, bu haberin hasıraltı edilmesinde önemli bir paya sahip olmasından endişe ediyorum, umarım yanılıyorumdur.

Haberin bizatihi kendisi ve habere ait detaylar fazlasıyla düşündürücü. İlçede 2 haftayı bulan su kesintisinin bu salgını tetiklemesinden tutun da, eczanelerde yeterli miktarda ilaç bulunamaması yüzünden hastalığın salgın haline dönüşmesine kadar, bir yığın iddia havada uçuşuyor. Ve sonuçta, okullar 2 günlüğüne tatil ediliyor, bir yandan da sınıflar dezenfekte edilmeye başlanıyor. Türkiye'de ilköğretim okullarının; kar tatili, doğal afet tatili, vb. başlıklar altında öğretime ara vermesini kanıksadık artık, ama böylesi bir tatil karşısında söz tükeniyor.

Bu ülkede, Doğu ve Güneydoğu'daki, elverişsizliği kronik bir hal almış yaşam şartlarından bahsederek o bölgede bazı iyileştirmeler yapılması gerektiğini ılımlı bir tonda dillendiren -marjinal falan değil- merkez eğilimli bir vatandaşa karşı, reaksiyoner milliyetçi cephenin ezberinden çıkarıp sunduğu ilk argüman "Sen İç Anadolu'nun köylerine git de bak, millet açlıktan kırılıyor, oranın insanının canı can değil mi?" repliğidir. Şimdi böyle bir gelişme karşısında, bu argümanın herhangi bir geçerliliği kalıyor mu? Evet, İç Anadolu gerçekten de Türkiye'nin en fukara bölgelerinden birisidir, ama böyle bir salgın haberi gelir mi İç Anadolu'dan? Peki, böyle bir haber gelse İç Anadolu'dan, bu kadar duyarsız kalır mıydık? En azından halk sağlığından girip çocukların yaşam hakkından çıkan bir düzine TV programı, konuyu didik didik etmez miydi, sorumluların üzerine gitmez miydi? O halde bu suskunluk, bu görmezden gelme niye?

Maalesef görünen o ki, Türkiye toplumunun ayağının altından, ülke vatandaşlarının zımnen paylaştığı kabul edilen ortak değerler zemini hızla kayıyor. Türk insanı ile Kürt insanının birarada yaşama iradesi hızla kayboluyor, "Ora"dan gelen haberler, hayatını kaybeden güvenlik güçlerinin ölüm haberleri dışında, artık canımızı acıtmıyor. Aslında, hem Türk tarafı hem de Kürt tarafı için bir karar anı yaklaşıyor gibi sanki. Umalım ki, Türk tarafı, militan söylemli Kürt siyasetçilerine rağmen, "Ora"yı vatanın bir köşesi olarak görmekte ısrar etme kararını; Kürt tarafı ise, bağımsız ve gerçekten barışçı, samimi bir siyasi hareketin yolunu açarak Türkiye içinde bir daha tecrit edilmelerine imkan vermeyecek yeni bir açılımı başlatma kararını versin, aksini düşünmek bile istemem.

Foto: Cizre'de bir ilköğretim okulu. (GençTürk Haber web sitesinden alınmıştır)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Plaza - Dışarıdan bakmaya devam (2)

Yazmak ya da "verba volent scripta manent"...