Bahar Yorgunluğu

Günler günleri, yetmedi, günler geceleri kovaladı, sonunda yenik düştü günler gecelere, geceler ebeydi artık, günler sobelemişti bir kere, sonra haftalar çıkageldi, ne kadar gece varsa, peşine takılmış günlerle birlikte, kattı önüne, sürdü götürdü. Derken aylar, haftaların çıkardığı bu toz dumanın üzerine çöktü, artık ne günlerin ne de haftaların esamisi okunuyordu, böylece geçti Serbest Stil'in uzatmalı kış uykusu, zaman zaman hiç bitmeyecek gibi gözükse de, sonunda nihayete erdi ve Serbest Stil, 2006 baharına uyandı; hevesle, iştahla, şevkle...

Aslında, memleketin baharı karşılama nümayişlerinin, yurdun her köşesinde, bu yıl biraz daha görkemli, biraz daha patırtılı törenler eşliğinde cereyan etmesinin bu uyanışta önemli bir payı olduğunu itiraf etmem gerek. Yoksa bana kalsa, bu kış uykusunu önümüzdeki yılın kış uykusuyla birleştirirdim herhalde...

2006 baharını, ülke çapında kendini kaybedercesine -ya da kendinden geçercesine- kutlama yarışında başı, 29 Mart'ta Sakarya'da Mahir Çayan afişi asmak isteyen iki öğrencinin üzerine çullanan yaklaşık 2,000 (yazıyla iki bin) kişilik güruh çekiyor. Mahir Çayan'ın 30 Mart 1972'de Kızıldere'de öldürülmesinden beri, her yıl, bu ülkede onun anısına saygı duyan insanlar, sessiz-sedasız çeşitli etkinlikler düzenler, bu etkinliklerle ilgili afişler, bildiriler asar. Sözkonusu iki öğrenci de, aynı amaçla harekete geçmiş, ancak PKK'nın yeni bir toplumsal kalkışma stratejisi uyarınca, son günlerde Güneydoğu'da arka arkaya organize ettiği gösterileri her akşam televizyondan dişlerini gıcırdatarak izleyen ve bu gösterilerde, PKK ve onun cezaevindeki lideri lehine açılan pankartların, atılan sloganların rahatsızlığını içten içe hisseden bir grup Sakarya'lı, adeta elifi görse mertek sanır dedirtecek şekilde, asılan afişleri, PKK bayrağı renklerine benzeterek bu iki öğrenciye tez elden bir linç operasyonunu reva görmüş.

Gençler, görüntülerden anlaşıldığı kadarıyla, öncelikle -ve doğal olarak- şoke olmuş bu gözü dönmüş kalabalığı böyle apansız karşılarında bulunca. Kimbilir, o anda o gençler belki de, delikanlılık kültüründen beslenen ve bu kültürle her fırsatta gözümüze sokacak derecede övünen Türkiye'li erkek nüfustan, o akşam Sakarya örneklemi içinden seçilen 2,000 kişilik bu temsili kesitin, 2 kişiye karşı 2,000 gibi sayısal bir adaletsizliği nasıl olup da içine sindirebildiğine ve mertlikten en çok dem vuranların nasıl olup da en çok iddialı oldukları, tapındıkları delikanlılık bahsinde bu denli ikiyüzlü davranabildiklerine şaşırmıştır.

Gençler, bir işhanına sığınarak ve ancak polis kıyafeti giydirilip bir panzere bindirildikten sonra canlarını kurtarabilmiş. Neden sonra, afişin asıl mahiyeti konusunda gayriresmi ve ayaküstü bir brifing ile bilgilendirilen güruh, hızını alamamış; hazır toplanmışken ve hazır ortak şuursuzluk limitlerini zorlayan bir linç yeter sayısına erişmişken, DTP il binasına yönelelim demiş ve orayı talan etmiş.

2006 baharını yurt çapında karşılama törenleriyle ilgili başka başka haberler de düştü ajanslara. Bunlardan en dramatiği, 29 Mart 2006'da, Diyarbakır'daki gösterilerde hayatını kaybeden 8 yaşındaki çocuğun babasının, cenaze dolayımıyla maruz kaldığı utanç verici muameleydi. Evladının naaşını güvenlik sebebiyle teslim etmemişlerdi babaya, ambulansla mezarlığa doğru yola çıkan cenazenin peşinden bir süre koşan baba, bir ara trafiğin durmasını fırsat bilip ambulansın arka kapısına elini attı, ama kapı açılmadı, baba, biraz sonra toprağa vermek üzere olduğu oğluna, ambulansta bile refakat edemiyordu, edemezdi, çünkü, zinhar, o ölmüş çocukla babası bir araya geldi mi, ahalinin ne can güvenliği kalırdı ne de mal güvenliği...

Türkiye, 2006 baharını, insan onurunun ayaklar altına alındığı geçmiş senelere rahmet okutacak bir vecd ile, bir nevi toplu psikoz ayinleri düzenleyerek karşılıyor. Ülkenin dört bir yanındaki liselerden, ölümle sonuçlanan bıçaklama haberleri geliyor. PKK, kitle gösterilerinde ön saflara çocukları yerleştiriyor, Güneydoğu'da planladığı yeni bir hareketliğin ısınma turlarını atıyor, o gösterilere İstanbul'dan, Taksim'de toplanan gruplarla, destek geliyor, peşisıra, bu gösterileri televizyondan izleyen bazı Beyoğlu sakinleri, Dolapdere civarında, elde balta, kılıç (evet bildiğimiz kılıç) ve sopalar olmak üzere, sokağa fırlıyor ve polisle birlikte gösterici kovalıyor. DTP eşbaşkanı Başbakan'dan, İçişleri Bakanı'ndan randevu talep ediyor aylardır, Başbakan, nihayet bir cevap veriyor bu taleplere, "Sen hele bi PKK'yı terör örgütü olarak gördüğünü ilan et bakalım" mealinde esip gürlüyor, aslında kestirip atıyor, bırakın bu hassas dönemin gerektirdiği ciddi, etraflı çalışmaları yürütmeyi, ince bir üslubu bile esirgiyor, ortalama insanın duyarlılıklarını kaşımayı tercih ediyor, kendiliğinden gelişen, örgütsüz, bu haliyle örgütlüsüne kıyasla daha tehlikeli, kabına sığmayan sıradan faşizmin çarklarına su taşıyor bir gayret...

Bahar yorgunluğu deyip durdukları bu galiba, baharı böyle karşılayan bir memlekette, hangi bünye bu olup bitenleri kaldırabilir ki...

Foto 1: Sakarya'lı linç ekibinden bir enstantane.(Milliyet gazetesinin web sitesinden alınmıştır)
Foto 2: Linçten kurtulan gençler. (İnternethaber isimli haber portalından alınmıştır)
Foto 3: Mahalleli, kılıçla, gösterici avında, Dolapdere, İstanbul. (Milliyet gazetesinin web sitesinden alınmıştır)

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Kalemine sağlık...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Plaza - Dışarıdan bakmaya devam (2)

Orda, Bir Salgın Var Uzakta

Yazmak ya da "verba volent scripta manent"...